10 Ağustos 2016

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz; hakkı ve hayrı tavsiye edip bâtılı ve şerri engelleme mes’ûliyetinden bahsederken şöyle bir misal vermiştir:

“Gemi yolcuları alt ve üst katlara yerleştiler. Geminin alt katında seyahat edenler; «Su ihtiyacımızı karşılamak için ikide bir yukarı çıkıyor, üsttekileri rahatsız ediyoruz. Geminin tabanında bir delik açıp suyu oradan alalım.» diye konuştular.

Bu durumda üst kattakiler onlara mânî olmazsa, hepsi birden boğulup giderler. Şayet onlara gemiyi delmenin yanlış olduğunu anlatırlarsa, hem kendilerini, hem diğerlerini boğulmaktan kurtarırlar.” (Buhârî, Şehâdât, 30; Tirmizî, Fiten, 12)

Demek ki bir mü’min, ebedî kurtuluşu için sırf kendi istikâmetinin düzgün oluşunu yeterli görmemelidir. Kendisini devrin akışından mes’ûl, insanlığı kendine zimmetli bilmelidir. Gördüğü yanlışlıkları ve bilhassa zulümleri, eliyle ve diliyle bertaraf etmeye çalışmanın bir îman mes’ûliyeti olduğunu hatırından çıkarmamalıdır.