06 Eylül 2016

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Abdullah bin Ömer -radıyallâhu anh-’a şöyle buyurmuştur:

“Ey İbn-i Ömer! Dînine iyi sarıl, dînine iyi sarıl! Zira o, senin hem etin, hem kanındır. Dînini kimden öğrendiğine iyi dikkat et! Dînî ilimleri ve hükümleri, istikâmet ehli âlimlerden al, istikâmetten sapanlardan alma!” (Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye fî İlmi’r-Rivâye, s. 121)

Demek ki müʼmin, evvelâ Kur’ân ve Sünnetʼten hak ve hakîkatin mâhiyetini öğrenmelidir. Sonra da bu kıstaslara göre rehber edineceği kimseyi belirleyip yine Kur’ân ve Sünnet istikâmetinde yaşamaya gayret etmelidir. Zira Kur’ân ve Sünnetʼe tâbî olmayana, gerçek bir mürşid-i kâmilin bile faydası olmaz.

Mevlânâ Hazretleri ne güzel buyurur:

“Kur’ân-ı Kerîm, peygamberlerin hâl ve vasıflarıdır. Okuyup tatbik edersen, kendini peygamberlerle, velîlerle görüşmüş farzet! Kur’ân okuduğun hâlde, onun emirlerine uymaz ve Kur’ân ahlâkını yaşamazsan, peygamberleri ve velîleri görmenin sana ne faydası olur?..”