05 Şubat 2018

Hazret-i Mevlânâ, yeryüzünde kirlenince semâya çıkarak temizlenen ve sonra rahmet olarak yeryüzüne tekrar geri dönen suyun mâcerâsından ibret almamız için onu âdeta hâl lisânıyla konuşturarak şöyle der:

“Su; yeryüzü muhtaçlarını ve yetimlerini besler, susuzluktan kuruyup kalmış olan susuzlara hayat bahşeder. Lâkin arılığı-duruluğu kalmayınca, su da bizim gibi yeryüzünde kirlendiği için huzursuz olur, şaşırıp kalır. İçten içe feryâda başlar; «Yâ Rabbi!» der, «Sen bana ne verdinse, onların hepsini dağıttım, hepsini verdim. Şimdi ise ben yoksul kaldım. Sermayemi, elimde bulunan her şeyi temize de döktüm, kirliye de… Ey sermaye veren Allah, bana daha da fazlasını ihsân et.»

Bu feryatlar, bu yalvarışlar üzerine Cenâb-ı Hak buluta der ki: «Onu hırpalamadan, hoş bir yere götür.» Güneş’e de; «Çabuk onu hararetinle göklere yükselt!..» diye ferman buyurur.

Onu çeşit çeşit yollara sürer. Onu göklerde temizledikten sonra bazen yağmur, bazen kar, bazen de dolu hâlinde yeryüzüne yağdırır. Sonunda onu, kıyısı olmayan, sınırsız denize ulaştırır.”

Suyun mâcerâsındaki hikmete dikkat çeken Hazret-i Mevlânâ, insana âdeta şu telkinde bulunmaktadır:

“Suların semâda temizlendiği gibi sen de Cenâb-ı Hakk’a yaklaşarak kendini bütün nefsânî kirlerden arındır. Böylece sen de yağmur gibi ol; bereket ve rahmet saç!..”