05 Ocak 2020

Ârifler bilirler ki; insanın bedeni yemekle doyar, rûhu ise yedirmekle… Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de ümmetinin açlarını doyurmadan kendi açlığını düşünmezdi. Ümmetinin açlarını doyurmanın huzuru, O’na âdeta kendi açlığını unuttururdu.

Yaratan’dan ötürü yaratılanlara şefkat, merhamet ve hizmet, bir îman alâmetidir.

İsmail Atâ Hazretleri, gerçek bir müʼminin din kardeşlerine karşı gönül hassâsiyetini ne güzel hulâsa eder:

“Güneşte gölge, soğukta kaftan, açlıkta ekmek ol!..”

Ümmetin derdiyle dertlenen gönül sultanlarından olan Mevlânâ Hazretleri der ki:

“Şems -kuddise sirruh- bana bir şey öğretti: «Dünyada bir tek mü’min üşüyorsa, ısınma hakkına sahip değilsin.» Ben de biliyorum ki yeryüzünde üşüyen mü’minler var; ben artık ısınamıyorum!..”

Unutmayalım: Bugün İdlibli kardeşlerimiz başta olmak üzere, bütün Suriyeli mültecî kardeşlerimiz üşüyor!..