02 Eylül 2017

Dâvud-i Tâî Hazretleriʼnin hizmeti­ne bakan talebesi bir gün ona:

“–Biraz et pişirdim; lütfen buyrun!” der. Üstâdının sükût etmesi üzerine de eti getirir. Ancak Dâvûd-i Tâî Hazretleri, önüne konan ete bakarak:

“–Falanca yetimlerden ne haber var evlâdım?” diye sorar. Talebesi:

“–Bildiğiniz gibi efendim!” de­r. O bü­yük Hak dos­tu da:

“–O hâl­de bu eti on­la­ra gö­tü­rü­ver!” buyurur.

Ha­zır­la­dı­ğı ik­râ­mı üs­tâ­dı­nın ye­me­si­ni ar­zu eden talebe ise:

“–Efen­dim, siz de uzun za­man­dır et ye­medi­niz!..” di­yerek ıs­rar ede­cek olur. Fa­kat Dâ­vud-i Tâî Haz­ret­le­ri kabul et­me­yip:

“–Ev­lâ­dım! Bu eti ben yer­sem bir müddet sonra dı­şa­rı çı­kar, fa­kat o ye­tim­ler yer­se, ebediyyen kalmak üzere Arş-ı Âlâ’­ya çı­kar!..” buyurur.

Bugün İslâm coğrafyasının pek çok bölgesinde, öyle mazlum, yoksul, muzdarip ve aç insanlar var ki, onlara tattırılacak kurban etleri, belki de Arş-ı Âlâʼya çıkacak en güzel bayram hediyelerimiz olacaktır.