Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’de Güneş’i “سِرَاجًا وَهَّاجًا: alev alev yanan, ışık saçan bir kandil”e teşbih ediyor. Ay hakkında ise “قَمَرًا مُنِيرًا: nurlu bir Ay” buyuruyor. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hakkında ise:
وَدَاعِيًا اِلَى اللّٰهِ بِاِذْنِهِ وَسِرَاجًا مُنِيرًا
“Hem de Allâh’ın izniyle Allâh’a bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik.” (el-Ahzâb, 46) buyuruyor.
Yani Cenâb-ı Hak âdeta, hem Güneş’in hem de Ay’ın vasfının Efendimiz’de cem olduğunu beyan ediyor.
Nasıl ki gündüzleri Güneş en kuytu yerleri bile aydınlatıyorsa; geceleri de Ay, saçtığı nûr ile her yerde güzîde manzaralar seyrettiriyorsa, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de bütün beşeri dâimî bir sûrette aydınlatan bir hidâyet kandilidir. Cenâb-ı Hak, O Varlık Nûru’nu âlemlere rahmet olarak lûtfetmiştir. Bize düşen de, Cenâb-ı Hakk’ın bu müstesnâ lûtfunun şükrânesi olarak, her ahvâlde O’nunla hâl beraberliği, fiil beraberliği, hissiyat ve fikriyat beraberliği içinde bulunmaya gayret etmektir. Zira Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurur:
“Kişi sevdiğiyle beraberdir.” (Buhârî, Edeb, 96)